Daha öncede belirttiğim gibi benim seyahatlerimin en önemli özelliği turist gibi dolaşmaktır. Jet sosyete mantığıyla gezmek konumuz dışı. Dileyen 5 yıldızlı bir otelde kalıp, her öğünde bonfile-şarap yapabilir. Saygı duyarız. Otostop çekerek yollara düşüp, gittiğin yerlerde “one Hamburger-one cola please” diyerek gezmek de benim tarzım değil. Bunu yapanlara da saygı duyarız. Peki ben ne yapıyorum?En yakın hava alanından, iyi bir uçak şirketi ile en ucuz bileti bulup, en temiz ve güzel otelde en hesaplı fiyata kalabilmek ve tabii ki günlük öğünlerde canınızın çektiği yiyecekleri çok lüks olmayan bir restoranda yiyebilmek. İşte ben bunu yapıyorum. Bizi de götür diyen dostlara buradan selam olsun. Hiç merak etmeyin, şehir merkezindeki tertemiz otellerde kalıp, istediğiniz her şeyi birlikte yiyebiliriz. Abartmadan. 🙂

Ekonomik seyahatin formülü ucuz uçak bileti ve uygun otel ile başlar.

İlk önce uçak biletini bulmak gerekir. Mayıs 2016 ile, içinde bulunduğumuz Mayıs 2017 arasında Euro, % 20 artmış bulunmakta. Bu durumda geçen yıl 400 liraya aldığımız bir biletin bu sene 480 lira olması kaçınılmaz. Ben bu sene 350 liralık bir bileti ancak Mart ayı içinde bulabildim ki birkaç gün içinde o bilet de 800 lira olmuştu. (Yıl 2020, aylardan Kasım, euro 9.65 lira. Buna rağmen bu hafta Pegasus kampanya yaptı ve 2021 yılı bahar ayları için 500 liraya gidiş-geliş biletler çıktı. Fakat pandemi belirsizliği ve korkusu ile bilet almaya elimiz gitmiyor) 🙁

  • Her ülkenin bileti birbirinden farklıdır. Mesela Kuzey Avrupa ülkelerinin biletleri pahalıdır. Aynı ülkedeki, farklı şehirlerin de biletleri değişkenlik gösterir. Barselona ve Madrid, Viyana ve Salzburg, Paris ve Nice gibi. Portekiz’e de ucuz uçak bulmak zordur. Doğal olarak Avustralya, Doğu ülkeleri, Küba, Amerika gibi uzun menzilli uçuşlarda da biletler Avrupa’ya göre pahalıdır. Sanılanın aksine Londra’ya, Roma’dan,  Paris’e Prag’dan daha uygun bir fiyata uçabilirsiniz. Tabii ki Sabiha Gökçen ve Atatürk Hava Limanı arasında da büyük farklar olabiliyor. Atatürk Hava Limanı’ndan uçmak daha pahalı. Türk Hava Yolları, Pegasus, Onurair ve Atlasjet arasında da farklar var. Türk Hava Yolları biraz daha pahalı olabiliyor ancak hizmet kalitesi üst seviyede. Bazı firmalarda içecek su bile para ile satılıyor. Gideceğiniz ülkenin resmi havayolu firmasının uçuşları da ucuz olabiliyor. Boş dönmesin uçak diye iyi fiyat verebiliyorlar. Mesela ben Roma’ya giderken en iyi fiyatı Alitalia’dan almıştım. Bu aralar Viyana’ya, Amsterdam’a, Budapeşte’ye 400-450 TL civarında gidiş-dönüş bileti bulursanız kaçırmayın. Hele ki özellikle sonbahar aylarında düzenlenen kampanyaları yakalarsanız 250-300 liralara uçmak mümkün olabiliyor. Hem de gidiş-dönüş. Bileti önceden almak avantaj sağlıyor. Uçuşunuza 1-2 hafta kala ucuz bilet bulmanız mucize. Uçuş tarihleriniz esnekse bu işler daha kolay. Ve tabii lokasyonda da ısrarcı değilseniz yeme de yanında yat. Mesela “beni eylülün herhangi bir hafta sonunda, herhangi bir Avrupa şehrine gönder” derseniz işimiz daha kolay…Tam istediğim turist adayısınız. :))
  • Araba ile yolculuğa da değinmek isterim. Orta Avrupa’yı bulmak için en az 1500 km. yol yapmak gerek. Eğer Yunanistan üzerinden giderseniz bu mesafe 1800 km olur. Çok yer görme durumu bu işin en keyifli yanı. Gezmek demek sadece büyük şehirlere gidip, 3 gün kalmak değildir. Oraların köy hayatını, banliyölerdeki güzellikleri, yaşam tarzlarını görmek için biraz şehirden uzaklaşmak gerekiyor. Bu iş en güzel araba ile yapılır. Fakat bu uzun yolculuklar, yani git-gel en az 3500-4000 km. lik seyahatler herkesin yapacağı bir şey değil. Heves ve güç lazım. İkinci sürücü lazım. Çocuklu gidilecekse işin rengi daha da değişiyor. Ayrıca her sabah yeni bir yolculuğa çıkıp, yol almazsanız bu yolculuk bitmez. Birkaç yere çakılır kalırsınız. Ya sadece Yunanistan’a gidip dönmeli ya da keyifli ama yorucu bir serüvene hazır olmalısınız. Bence bunun en ideali belli bir ülkeye uçup, oradan araba kiralamak. Kalabalık bir grupsanız ve arabanız benimki gibi 7 kişilik ise biraz daha avantajlısınız.
  • Oteller aşağı yukarı aynı fiyatlarda yakalanabiliyor. Barselona’da, Oslo’da, İsviçre’de, Londra’da pahalı olan oteller diğer Avrupa ülkelerinde daha uygun. İki kişilik odalarda, tek kişi 100 lira civarına rahat rahat kalınabiliyor. Hostel denilen misafirhaneler, gençler için çok çok ucuz fiyata yatak sağlayabildiği gibi yeni arkadaşlıklara da vesile oluyor. Kişi başı 40-50 liraya yer bulunabiliyor, hem de kahvaltı dahil. 1 veya 2 yıldızlı otellerde 100-150 lira arasına kalınabiliyor. Bazısında kahvaltı dahil. Tüm bu otelleri dünyaca popüler otel arama sitesinden bulabilirsiniz. Tabii ki erken rezervasyon yaparak fiyatı sağlama almak gerekir. Son dakikada iyi bir oteli, uygun fiyata bulmak zor. Özellikle turistik şehirlerde merkezi oteller kapışılıyor.

Sonuç olarak erken planlama ile 5 günlük bir seyahat, gidiş-dönüş uçak bileti ve 5 gün konaklama ile 800-900 lira gibi hesaplı bir fiyata mal edilebiliyor. (Bu yazı 2017’de yazıldı. Dolayısı ile fiyatları revize etmek gerek) 🙁

TÜYOLAR…!

  • Kalacağınız otelin lokasyonu çok önemli. Şehir merkezinde olmalı. Otobüs duraklarına ve özellikle metro ağına yakın olmalı. Hava alanından çıkıp, yabancısı olduğunuz bir şehirde, elinizde çantalarla, ücra bir yerdeki otele ve daha sonra buradan şehir merkezine gitmeye çalışmak çok zor. Barselona’da, uzak bir banliyöde kalmıştık ve gece, treni kaçırdığımızda 40 euro taksi parası vermiştik ki ben delirmiştim. Cimrilikten değil, boşa giden para diye. 100 euroya gidiş-geliş uçtuğun bir ülkede sadece otele gitmek için taksiye 40 euro vermek acı geldi bana.. Ahhh..ahh….Hatırlatmayın :))
  • Elinizde çantalarla demişken yolculukta kullandığınız ekipmanlara  da değinmek gerek. Mümkün olan en az giysi ve malzeme ile yola çıkmalısınız. Büyük valizler, ağır çantalar insanın elini-kolunu bağlıyor. Genellikle parke taşlı Avrupa sokaklarında valizi sürüklemek zor oluyor. Ve bir süre sonra yorgunluktan hareket kabiliyetiniz zayıflıyor. Oralardan da alışveriş yapabilir ve dönüşte Free shoplara uğrayabilirsiniz diye çantalarda boş yer bırakmalısınız. Ben bir süredir, sırt çantası, hatta sırt çantasının da tekerlekli olanlarını kullanıyorum. Çok rahat ettim.
  • Uçakların gidiş ve dönüş saatleri de çok önemli.Giderken sabah saatlerini seçip, dönüşte de mümkün olan en geç saatti seçerseniz, gün kazanırsınız. Dönüş uçağını çok erken saate seçerseniz bir gecelik otel konaklamasının anlamı kalmıyor. O zaman bir gece önce geç dönmek daha akıllıca olur. Yani perşembe akşamı 18,30 uçağı ile gidip, pazar 11.00 uçağı ile dönmek demek dolu dolu sadece 2 gün demektir. Kalan günler çöpe gider. İyi saatlerde biletler çok pahalıysa ve siz de “bana 2 gün yeter, başka çare yok” diyorsanız yapacak bir şey yok. 🙁
  • Avrupa, bizden 2 saat geride. 09.00 uçağı ile 3 saatlik bir uçuşun sonunda, onların saati ile 10.00 da inmiş oluyorsunuz. Bu avantaj dönüşte kayboluyor. 19.00 uçağı ile 3 saatlik bir dönüş yolculuğunda gece 24.00 de inmiş oluyorsunuz. Otele ve evinize varış saatlerinizi buna göre ayarlamalısınız.

Şimdi de küçük tüyolar vereyim……Naçizane…

  • Ağrı kesici ve parasetemol içeren soğuk algınlığı ilaçlarınızı, çocuklar için ateş düşürücü şurupları, dökülmeyen-akmayan-kokmayan-yer tutmayan yiyeceklerinizi yanınıza almayı unutmayın.
  • Hava alanında son aramadan geçtikten sonra (öncesinde izin verilmiyor) otomatlardan birkaç şişe suyunuzu alın. Uçakta ve indiğinizde lâzım olacak. Türkiye’de markette 50 kuruşluk, hava alanında 2 liralık küçük pet şişe su, Avrupa’da 2 euro, yani 19 lira.
  • Kaldığınız semtteki Spar veya daha büyük olan Lidl gibi bir marketi bulmaya çalışın. Atıştırmalık yiyecekler, otel odanızdaki bilumum ihtiyacınız ve tabii ucuz su için bu marketler çok işe yarıyor. Yanınıza alacağınız enfes peynirler, ucuz içecekler ve abur-cubur şeyler her an şekerinizi ve tansiyonunuzu dengeleyecektir. Büfelerden alacağınız 5 tane küçük suya 10 euro vereceğinize, marketten alacağınız bir tane büyük suya 0,6 euro vermek demek, öğle yemeğini bedavaya getirmek demektir.:))
  • Rahat bir yürüyüş ayakkabısı olmazsa olmaz. Yürümek ve çok yer görerek zamanı verimli kullanmak çok önemli. İlk gün sonunda gerçekten ayaklara kara sular iniveriyor. 🙁
  • Fotoğraf makinesi, su ve atıştırmalıklar için ince dokulu, ağırlık yapmayan sırt çantaları muhakkak olmalı. Tabii ki içine cüzdan ve telefon koymuyoruz. 🙂
  • Sigortacınızdan veya bankanızdan yapacağınız 5-6 euroluk sağlık sigortanızı unutmayın (vize başvurularında zorunlu-yeşil pasaportlarda isteğe bağlı). Oralarda başınıza gelebilecek her türlü sağlık sorununda hayat kurtarıcı oluyor.
  • Telefon hattınızı uluslararası dolaşıma açtırmalı ve ekonomik yurt dışı paketlerinden birini satın almalısınız. Gittiğiniz yerde internet çok lazım oluyor ve insan her zaman Wi-Fi kapsamında olmuyor. Bunu yapmayan, dönüşte yüzlerce liralık telefon faturası gelince şaşırmasın…!
  • Yiyeceklere de değinelim. Avrupa’da sabah kahvaltısı kruvasan ve kahve şeklinde. Kahvaltı dahil olarak konakladığınız otellerde meyve suyu, dilimlenmiş taze kaşar peyniri, domuz salamı, meyveli yoğurt, sütlü gevrek ve kek şeklinde bir menü sunuluyor. Çaylar ne yazık ki sallama. Anlayacağınız, onların kahvaltısı tatlı yiyeceklerden oluşuyor. Halbuki bizim kahvaltılarımız tuzlu. İnsan, zeytin (kahvaltıda zeytin yemiyorlar), beyaz peynir, domates-salatalık-biber, sahanda yumurta ve tabii ki demleme çayı arıyor. (Bunlar da bizim güzelliklerimiz olsun. Biraz özleyerek, kıymetlerini anlamakta fayda var)
  • Yanımda, yağı süzülmüş zeytin, Türk kahvesi ve elektrikli kahve makinesi götürdüğüm de oldu. Hatta bir seferinde içinde yumurta bile kaynattık.
  • Etli ürünlere dikkat..!! Yiyene lafımız yok fakat “ben ağzıma sürmem” diyorsanız uyaralım, adamların her şeyi domuz ürünü. Siparişleri verirken ısrarla domuz yemediğinizi belirtmeli ve genellikle deniz ürünlü yiyeceklerden tüketmelisiniz. Çorba içerken bile “et suyu mu” diye sorduğum oluyor.
  • Yanımıza geçerli bir kredi kartı ve tahmini bütçemiz kadar euroyu almayı unutmuyoruz tabii. Fakat bazı Avrupa ülkelerinde euro geçmediğine de dikkat edelim. Özellikle Balkan ülkelerinde döviz değişimi yapmalısınız.
  • Gideceğiniz ülke hakkında kısa bir internet araştırması yapmanızda fayda var. Çok detaya girmeyin fakat görmeden gelinmeyecek, tatmadan dönülmeyecek güzellikleri var. Yani Roma’da Collesium’a girmeli, kalabalıktan dolayı çıkamasanız bile Paris’te Eyfel’in altında resim çektirmeli, Viyana’da bir konser dinlemeli, Venedik’te gondola binmelisiniz. İtalya’da pizza, Fransa’da soğan çorbası, Avusturya’da sachertorte, Portekiz’de Belem tatlısı, Yunanistan’da midyeli pilav yemelisiniz.
  • Geniş ekranlı bir telefon, hatta tablet dediğimiz taşınabilir cihazlar ve tabii bunlarda kurulu harita-navigasyon  programları adeta benim elim-ayağım oluyor. Özellikle araba kiralayanlar için olmazsa olmaz bir şeydir.
  • Gittiğiniz şehirde günlük kart almanız işinizi kolaylaştıracak. Çok gezecek ve en az 3 gün kalacaksanız 3 günlük kart daha avantajlı. Tüm ulaşım araçlarına istediğiniz kadar binip-ineceksiniz. Şehir kartlarında müze ve diğer sosyal mekânlara girişte indirim var. Hatta çoğu ücretsiz.
  • Hop on- hop off (indi-bindi) dedikleri  üstü açık otobüsler, bir şehri çözmede ve 1-2 saat içinde bir çok yeri görmede çok yardımcı oluyor. Özellikle büyük şehirlerde mutlaka binin. Kişi başı 20-30 euro aralığında.